Ben de yandım sizler gibi, Ufak bir çöl kahyasının gözlerine bakakaldım.
Devrildim sel oldu devinimli cümlelerim,
Hileli sözler öylece, kazıdım kanayan gözlerine, sana baktım.
Eğildim, felaketim oldu bin atlı kahyanın orduları,
Üzerime serildi nefessiz kalan yargıların. Her gecenin sabahında ışık hatırlarım.
Kuytu köşelerin arasında kendime uzanan bir yol buldum.
Upuzun sersemliği, üzerimden sıyırmış bir yol.
Beşeriyetten uzak, kendimle göz göze verdiğim şehvetli karanlıkları sıyırdım.
Binbir geçidin ardından bir ben kaldım;
Bir de cereyan eden anılarım.
Baharı seyretmiş yaşlı bulutların içinden kendimi çektim kopardım,
Matem yeri edinilmiş kahkahaları bünyemden söküp, bir anda fırlattım.
Zihinleri ezkar eden her fikire açıldı benim kapılarım.
Gelincikleri koynuma aldığım, hastalıklı bedenlerde can bulduğum korkularım.
Gül suratlarınıza bakakaldım, hareket halindekileri
de bir hayli unuttum, uçtu gitti karanlıklarım.
Esirgemedim hiçbir geceden görme sefaları.
Bana serpilen her bir damlacığı kendime sakladım, büyüttüm ve yanında yola koyuldum.
"Sarsılmaz bütünlüğün içinden nasıl da söktüm ipliği, kurtuluşa erdiğim sabahların feryadı. Ne de çıkmazdı zihnimden benim anılarım."
Cümlelerime ters düşmenin şaşkınlığıyla geriye doğru gidiyorlar,
Son sözlerimi söylüyorlar.
Ancak kurtuluşun ipalatları seni kendinden sıyırır sanacaksın, kanma bu hain fikre.
İşte tam da bu vakit,
Kendini kendine sunacaksın ki,
O adını taşıdığın bağlar içinde filizlenip kendi bağını yaratacaksın.
Çiçeklerin ve yalansız bahçelerin olduğu bağlar bunlardır.
Güzel kokuların fink attığı ve adını taşıdığın bir bağ misal.
Süzüleceksin kendi ellerinde ki, kendini yükseklerde taşıyacaksın.
Sonsuz birliktelikte olmak adına, adının hatrı sayılsın.